Geyre Vakfı
Eylül 7, 2024
SosyalBen Vakfı
Eylül 9, 2024

Pİ Kadın Kanserleri Derneği

Jinekolojik Kanserler Kadınları Tehdit Ediyor!

100’den fazla türü ile sık görülen kanser, günümüzün korkulan hastalıklarının başında geliyor. Ama tıptaki gelişmeler, erken tanı oranını artırıyor. Erken tanı ise tedavi oranını yükseltiyor. Bu şansı yakalamak için kanser türleri hakkında toplumsal farkındalığın artırılması gerekiyor. İşte bu nedenle 20 Eylül, Dünya Jinekolojik Kanserler Farkındalık Günü olarak ilan edildi. Bu güne sahip çıkan Pİ Kadın Kanserleri Derneği, yaptığı kampanyayla kadınlara sesleniyor: “Yılda bir kez jinekolojik muayene yaptırın”

Dünyada her yıl bir milyondan fazla kadın jinekolojik kanserlerle tanışıyor. Jinekolojik kanserler arasında; rahim, rahim ağzı, yumurtalık, vulva, vajina ve tuba (tüpler) geliyor. Ülkeden ülkeye bu kanserlerin görülme oranı farklılaşsa da, jinekolojik kanserlerin tüm kanserler içindeki oranı, önemli bir sayıya ulaşıyor. Türkiye’de jinekolojik kanserler, hiç azımsanmayacak düzeyde sık görülüyor. Ülkemizde her yıl yaklaşık 8 bin 500 kadın jinekolojik kanser tanısı alıyor. Üstelik tüm kanserler arasında tırmandıkları sıralama da dikkat çekici. Öyle ki, ülkemizde tüm kanserler içinde rahim, 4. sırada. Rahmin hemen ardından 5. sırada yumurtalık kanseri geliyor. Rahim ağzı kanseri ise, 9. sırada. Hal böyle olunca, jinekolojik kanserler konusunda kadınların daha bilinçli davranması gerekiyor. Ama ülkemizde toplumsal farkındalık, meme kanserinde olduğu kadar yüksek değil. İşte bu nedenle Avrupa Jinekolojik Onkoloji Derneği (ESGO) ve Avrupa Jinekolojik Kanser Destek Grupları Ağı (ENGAGe) tarafından ilan edilen 20 Eylül Kadın Kanserleri Farkındalık Günü kapsamında, Pembe İzler Kadın Kanserleri Derneği de bir dizi çalışma yapıyor. Sosyal medyada; çeşitli uzmanlarla yapılan söyleşiler ve farkındalık videolarıyla çok sayıda kadına sesleniyor; “Sağlığınıza sahip çıkın, yılda bir kez düzenli jinekolojik muayene yaptırın!”

Erteleme, ihmal etme!

Pi Kadın Kanserleri Derneği Başkanı Arzu Karataş; dernek olarak jinekolojik kanserler hakkında önemli çalışmalar yaptıklarından bahsederek şunları söylüyor: “Biliyoruz ki, jinekolojik kanserler hakkında toplumda yeterli farkındalık yok. Rahim kanseri ile rahim ağzı kanseri arasındaki fark bile yeterince bilinmiyor. Bazen kadınların üreme organları ile ilgili kültürel çekinceler nedeniyle, hissettiklerini anlatamadıklarına ve rahatlıkla konuşamadıklarına tanık oluyoruz. Bu engeli aşanların bazılarında ise, bilgi eksikliği olduğunu görüyoruz. Bazen de ailesiyle, çevresiyle ilgilenmek durumunda kalan kadınların kendi sağlıklarını ihmal ettiklerini gözlemliyoruz.”

Bilginin harekete geçirici gücüne çok inandıklarını söyleyen Başkan Arzu Karataş; “Pek çok kadına rahim ağzı kanserinden korunmak için aşı olabileceklerini söylediğimizde şaşırıp kalıyorlar! Oysa, aşı ile korunabilecek tek kanser türü, rahim ağzı… Yumurtalık kanseri ise çok sinsi gelişiyor. Genellikle 3. evreye geldiğinde belirti veriyor. Toplumdaki bu bilgi eksikliğinin farkına vardığımız için iki yıl önce Pembe Rota isimli bir proje başlattık. Projemizde; il il dolaşarak kadınlarla jinekoloji, onkoloji uzmanlarını buluşturduk, aynı zamanda maddi gücü yetersiz 1000 kadının ücretsiz muayene olmasını sağladık. Bu muayenelerde çok sayıda kadında kanser saptandı maalesef. Tedavilerine de destek olduk.”

Yılda bir kez kendinize zaman ayırın

Toplumdaki bilgi eksikliğini gidermeye yönelik yapılan tüm çalışmalar gibi, 20 Eylül Dünya Jinekolojik Kanserler Farkındalık Günü’nü de çok önemsediklerini belirten Arzu Karataş, EnGage ile birlikte bu yıl da kadınlara kendi sağlıklarını hatırlatmak istediklerini vurgulayarak “20 Eylül, tüm dünya kadınlarının, toplumun dikkatini çekmek için ilan edilen bir gün. Biz de Türkiye’de pandemi nedeniyle kadınlarla yüz yüze buluşamazsak da, dijital ortamlarda bir araya geliyoruz, buluşuyoruz. Şunu hatırlatmak istiyoruz; kanserde erken teşhis, tedavi başarısını da artıyor. O nedenle yılda bir kez kendi sağlığınız için zaman ayırın. Çünkü yılda bir kez jinekolojik muayeneye gitmek, hayatınızda çok şeyi değiştirebilir. Kadınlara demek istiyoruz ki, sağlığınıza sahip çıkın, ihmal etmeyin!”

DÜNYADA SAYILARLA JİNEKOLOJİK KANSERLER

2018 yılında tüm dünyada 1.3 milyondan fazla kadına jinekolojik kanser tanısı konuldu. 2018 yılında tüm dünyada 468 bin kadın, hayatını jinekolojik kanserler nedeniyle kaybetti.

Dünyada yeni tanı alan jinekolojik kanserlerin içinde yaklaşık;

  • Yüzde 44’ü rahim ağzı kanseri,

  • Yüzde 29’u endometrial kanseri, 

  • Yüzde 23’ü yumurtalık kanseri,

  • Yüzde 5’ten azı vulva ve vajen kanserleri gibi diğer jinekolojik kanserler oldu.

Kadın Kanserleri

Meme Kanserleri

Meme kanseri, meme dokusunu oluşturan hücre gruplarından birinin değişime uğraması ve kontrolsüz olarak çoğalması nedeniyle oluşan tümör sonucu ortaya çıkan bir hastalık. Kanserli doku, önce yakın çevresine sonra, memeye yakın lenf bezlerine yayılıyor. Zamanında tanı konulup tedavi edilmeyen hastalarda kanser, diğer organlara yayılarak tedavisi olanaksız evreye geçiyor.

Hastalığın gerçek nedeni henüz net olarak bilinmiyor. Meme kanseri tespit edilen kadınların üçte ikisi, bilinen risk faktörlerinin hiçbirini taşımadıkları halde bu hastalığa yakalanıyor.

Son 50 yılda dünyada meme kanserinin görülme sıklığı iki mislinden fazla arttı. Hastalık sosyo-ekonomik açıdan gelişmiş Batı ülkelerinde 50 yıl önce her 20 kadından birinde görülmekteyken günümüzde her 8 kadından birinde ortaya çıkıyor. Ülkemizde de gelişmiş Batı ülkelerinde olduğu gibi son yıllarda yükselişini sürdürüyor. Sağlık Bakanlığı ve üniversitelerin verileri birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’de her 8 kadından birinin hayatının bir döneminde meme kanseri olduğu görülüyor.

Meme kanserinden korunma yolları

  • Sigara ve alkol gibi kanser yapıcı maddelerden uzak durmak,
  • Sağlıklı beslenmek ve düzenli spor yapmak,
  • İdeal kiloyu korumaya özen göstermek,
  • Bebek sahibi olan anneler için ilk 6 ay emzirmek,
  • Çok geç yaşta anne olmamak,
  • Hormon ilaçlarının kullanımına dikkat etmek.

Meme kanseri belirtileri nelerdir?

  • Memede elle hissedilen bir sertlik veya kitle,
  • İki meme arasında son dönemde ortaya çıkan asimetri,
  • Meme başında veya meme cildinde içe doğru çekinti,
  • Memede kızarıklık, yara, egzama, kabuklanma, çatlama,
  • Meme cildinde portakal kabuğuna benzer görünüm,
  • Meme başında şekil veya yön değişikliği,
  • Memede olağan dışı şişlik veya boyut artışı,
  • Adet dönemlerinde memede rastlanabilenden farklı karakterde ağrı,
  • Meme başından gelen özellikle pembe, kırmızı renkte akıntı,
  • Koltuk altında sertlik, şişlik veya kitle.

Meme kanseri risk faktörleri

  • Kadın olmak,
  • 50-70 yaş arasında ve menopoz sonrası dönemde olmak,
  • Ailesinde (anne veya baba tarafında) meme kanserine yakalanmış akrabaları olmak, (Akrabalık derecesi ne kadar yakın ve meme kanserli akraba sayısı ne kadar fazlaysa risk o kadar yükselir.)
  • Daha önce meme kanserine yakalanmış olmak,
  • Adet başlama yaşının erken, menopoz yaşının geç olması,
  • Hiç doğum yapmamış olmak,
  • İlk doğumunu 30 yaşından sonra yapmak,
  • Doğum yapmış fakat bebeğini emzirmemiş olmak,
  • Uzun süreli hormon tedavisi almak,
  • Şişmanlık; özellikle menopoz sonrası fazla kilo almak ve doymuş yağlardan zengin gıdaları fazla miktarda tüketmek,
  • Fiziksel aktivite azlığı.

Bu etkenler meme kanseri gelişmesi ihtimalini artırmakla birlikte, meme kanserine yakalanan kadınların yarısından çoğunun bilinen risk faktörlerini taşımadığı görülüyor.

Meme kanseri tanı yöntemleri

Kendi kendini muayene etme:

Meme kanserlerinin yüzde 70’ini hastalar kendi memelerini incelerken veya muayene ederken buluyorlar. Bu yüzden 20 yaşından sonra kadınlar; ayda bir kez, adet bitimi sonrası dönemde tercihen ayna karşısında kendi memelerini gözlemlemeli ve elleriyle memelerini ve koltuk altlarını yoklamalılar. Herhangi bir değişiklik fark ettiklerinde ise, en kısa sürede doktora başvurmalılar.

Doktor muayenesi:

Memeleriyle ilgili hiçbir şikayeti olmasa da her kadının 20-40 yaş arası 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise yılda bir kez klinik meme muayenesi için meme konusunda deneyimli bir genel cerraha muayene olması gerekiyor.

Görüntüleme yöntemleri:

Meme görüntülemesi, meme kanserini mümkün olan en erken evrede saptamayı amaçlıyor. Teknolojik gelişmelere ve özellikle tarama mamografisinin yaygın olarak kullanımına paralel olarak, elle hissedilmediği halde görüntüleme yöntemleri ile saptanabilen meme kanseri olgularında belirgin artış görülüyor. Meme kanseri tedavi yöntemleri Meme kanserinin tedavisindeki başarı şansı kanserin ne kadar erken evrede yakalandığı ile doğrudan ilişkili. Meme kanseri erken evre yakalandığında tedavi başarısı yüzde 95'lere çıkıyor.

Meme kanseri tedavisinin en önemli bölümünü cerrahi tedavi oluşturuyor. Ameliyatın amacı, tümörün tamamının vücuttan uzaklaştırılması. Cerrahi dışındaki tedavi yöntemleri tümörün tekrarlamasını (nüks) veya başka organlara yayılmasını önlemeye yönelik. Temel olarak 3 ameliyat şekli bulunuyor:

Mastektomi:

Tümörle birlikte memenin tamamının alınmasına deniyor. Aynı seansta veya geç dönemde (1-2 yıl sonra) hastaya; silikon protez veya kendi dokularıyla yeni meme yapılabiliyor.

Cilt Koruyucu Mastektomi:

Meme dokusunun tamamının çıkarılmasının gerektiği ancak meme derisinin korunabileceği durumlarda tercih edilen bir yöntem. Çıkarılan dokunun yerine, derinin içine silikon protez yerleştirilerek kozmetik görünüm sağlanıyor. Özellikle risk azaltıcı meme ameliyatları (profilaktik mastektomi) için tercih ediliyor.

Meme Koruyucu Ameliyat:

Sadece tümörün, etrafındaki bir miktar normal meme dokusu ile birlikte çıkarıldığı ameliyat yöntemi. Bu ameliyatın iki amacı var: Birincisi, memenin yerinde bırakılarak kozmetik görünümün bozulmaması. İkinci amaç da hastanın bedensel ve ruhsal açıdan psikolojik olarak en az seviyede etkilenmesini sağlamak. Ameliyat sonrasında 5-7 hafta süren radyoterapi uygulanıyor.

Memede belirti hisseden kadınlar doktora başvurmalı.

Memede sertlik ya da başka bir belirti hisseden kadınların, önceki mamografi sonuçları normal olsa bile, vakit geçirmeden doktorlarına başvurmaları gerekiyor.

Memenin tümü alınmıyor.

Son 20 yılda erken evre meme kanserinin cerrahi tedavisinde oldukça büyük değişiklikler oldu. Binlerce hastayı içine alan ve yirmi yılı aşkın takip süresi olan araştırmalar sonucunda meme koruyucu cerrahi yöntemi ile elde edilen sağ kalım oranlarının, mastektomiye (memenin tamamının alınması) eşdeğer olduğu ortaya çıktı. Günümüzde meme kanseri ameliyatlarında, bazı tıbbi zorunluluk halleri dışında, memenin tamamının alınması gerekmiyor. Çünkü meme, kadınların cinsel kimliklerinde ve vücut algılamalarında önemli yeri olan bir organ. Parsiyel mastektomi, lampektomi, kadrantektomi şeklinde adlandırılan bu ameliyat yöntemleri ile kadınlar, gereksiz yere memelerini kaybetmekten kurtuluyorlar. Ancak bazı hastalarda, memenin tamamının alınması gerekebiliyor. Bu durumda meme onarımı için ameliyat yapılabiliyor ve cerrahlar, doğal memeye çok benzerlik gösteren bir meme oluşturabiliyorlar.

Rahim Kanseri

Kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olan rahim kanseri, erken dönemde tespit edilebilen bir hastalık. Tedaviye erken dönemde başlandığında ise başarı şansı yüksek.

Rahim (endometrium) kanseri nedir?

Kadınlarda en sık görülen kanserlerden biri olan rahim kanseri, birden fazla isimle biliniyor. Bunlar; endometrium kanseri, uterus kanseri, endometrial kanser. Rahim (uterus) kanseri, rahmin içini döşeyen tabakanın hücrelerinden kaynaklanıyor.

Sağlıklı hücreler, vücudun normal fonksiyon görmesi için belli bir düzende büyüyor, bölünüyor ve ölüyorlar. Ancak bazen hücreler değişiklere uğruyor ve büyümesi kontrol dışına çıkabiliyor. Bu hücreler yeni hücre gerekmediği halde bile bölünmeye devam ediyorlar. Bu anormal bölünme komşu dokuları istila ederek tahrip etmeye başlıyor. Bu hücreler vücudun diğer bölgelerine yayılıp yolculuğunu sürdürüyorlar. İşte rahim kanserlerinde, buna benzer bir gelişim söz konusu. Kanser hücreleri uterusun içini döşeyen tabakada gelişiyor. Sonrasında vücudun diğer organlarına doğru yolculuğa başlıyorlar. Bu kanser hücrelerinin neden geliştikleri tam olarak bilinmiyor. Ancak östrojen hormonunun rahim kanseri gelişiminde rol oynadığı düşünülüyor. Ayrıca rahim hücrelerinde kanser geliştiren gen değişikleri üzerinde de araştırmaların devam ettiği biliniyor.

Rahim (endometrium) kanserinden korunma yolları

Sigara ve alkol gibi kanser yapıcı maddelerden uzak durmak,

Kanser riskini azaltmaya yardımcı olduğu bilindiğinden doğum kontrol ilaçlarını kullanmak,

Düzenli smear testi yaptırmak,

Rahim (endometrium) kanseri belirtileri nelerdir?

Endometrium kanserlerinin çoğu adetin kesildiği dönemde postmenopozal (menopoz sonrası) kadınlarda ortaya çıkıyor. Endometrium kanserinde menopoz sonrası görülen herhangi bir kanama, adet gören kadınlarda ise adet arasında kanama veya adet süresinin uzaması, anormal kanlı olmayan bir akıntı, pelvik ağrı, cinsel ilişki sırasında ağrı, kilo kaybı gibi bulgu ve belirtiler görülebiliyor.

Yumurtalıklardan (over) iki ana hormon salgılanıyor; östrojen ve progesteron. Bu iki hormon arasındaki denge, adet kanaması sırasında değişiyor. Adetin erken döneminden itibaren endometrium (rahim içini döşeyen tabaka) kalınlaşıyor, eğer gebelik oluşmazsa kalınlaşan endometrium dökülüyor. Bu iki hormon arasındaki denge, endometriumun büyümesini uyaran östrojen lehine dönerse endometrium kanserinin gelişme riski artıyor.

Rahim (endometrium) kanseri risk faktörleri

Östrojen düzeyini artıran faktörler;

Menstrüasyon görülen sürenin uzun olması:

Eğer menstrüasyon erken yaşta başlarsa (12 yaşından önce) veya menopoz geç yaşta olursa, endometrim kanseri riski artıyor. Çünkü kadın ne kadar çok period yaşarsa, endometrium o kadar fazla östrojene maruz kalıyor.

Hiç gebe kalmamış olmak:

Kesin olmamakla birlikte gebelik, endometrium kanseri riskini azaltıyor gibi gözüküyor. Gebelikte daha fazla östrojen salınıyor ancak daha fazla da progesteron salgılanıyor. Artmış progesteron üretimi artmış östrojenin etkisini kompanse edebiliyor.

Ovülasyon düzensizliği:

Ovülasyon aylık olarak yumurtanın overden atılması demektir. Bu döngü östrojen tarafından düzenleniyor. Düzensiz ovülasyon veya ovulasyonun hiç olmaması, östrojene maruziyeti artırıyor. Ovülasyon düzensizliklerinin nedenleri arasında; obezite ve polikistik over sendromu (PCOS) sayılabilir. Obezite ve PCOS tedavisinde, aylık ovülasyon ve menstrüasyon tekrar düzenleniyor. Böylece, endometrium kanseri riskinin azaltılmasına çalışılıyor.

Obezite:

Östrojen kaynağı, sadece overler değildir. Yağ dokusu da östrojen salgılıyor. Obezitede vücuttaki östrojen düzeyi artıyor ve dolayısıyla kadınları endometrium kanseri için riskli gruba sokuyor. Obez kadınlarda endometrium kanseri riski 3 kat artıyor. Ancak zayıf kadınlarda da kanser görülebiliyor.

Yağlı diyet:

Bu tip diyet alışkanlığı, obeziteye yol açtığından endometrium kanseri riskini artırabilir veya yağlı besinler doğrudan östrojen metabolizmasını etkileyerek yine aynı sonuca yol açabilir.

Diyabet:

Endometrium kanserine diyabetli kadınlarda daha sık rastlanıyor, çünkü obezite ile diyabet sıklıkla birlikte görülüyor. Ancak diyabetli olan zayıf kadınlarda da kanser riski yüksektir.

Östrojen replasman tedavisi:

Östrojen endometrium büyümesini uyarır ve menopoz sonrası sadece östrojen tedavisi verilmesi kanser riskini artırır. Progesteron hormonu ile birlikte östrojenin kombine olarak verilmesi endometriumun incelmesine, dökülmesine ve endometrium kanseri riskinin azalmasına yol açar.

Over tümörleri:

Overin bazı tümörleri östrojen kaynağıdır ve östrojen düzeyini artırır.

İleri yaş:

Endometrium kanserlerinin büyük bir kısmı 55 yaşından sonra görülüyor.

Meme veya over kanseri hikayesi olması.

Tamoksifen kullanılması:

Meme kanseri olup tamoksifen tedavisi alan her 500 kadından birinde endometrium kanseri görülüyor. Tamoksifenin endometrium üzerinde, östrojen benzeri etkisi vardır ve endometriumun kalınlaşmasına yol açıyor. Bu nedenle endometrium kanseri riskini artırdığından Tamoksifen kullanan herkesin yıllık periodik pelvik muayenesinin yapılması gerekiyor.

Herediter Nonpolipozis Kolorektal Kanser (HNPCC): Bu kalıtsal hastalıkta önemli bir DNA tamir geninde bozukluk vardır. Bu kalıtsal hastalığı olanlarda kolon kanseri ve endometrium kanseri görülme riski fazladır.

Bu risk faktörlerinin bulunması endometrium kanseri olunacağı anlamına gelmiyor. Ancak bu faktörler nedeniyle risk altında bulunulduğu ve olası bulgu ve belirtilere karşı duyarlı olunması gerektiği unutulmamalı.

Rahim (endometrium) kanseri tanı yöntemleri

Öncelikle hastanın hikayesi alınıyor ve fizik/pelvik muayenesi yapılıyor ve transvajinal USG uygulanıyor. Burada endometrium kalınlığı ve yapısı değerlendiriliyor. Daha sonra kesin tanı için yapılması gereken biyopsi; endometrial biyopsi şeklinde, anestezi gerektirmeden, muayenehane şartlarında yapılabiliyor. Eğer yeterli doku alınamadıysa dilatasyon (genişletme) ve küretaj (kazıma) uygulanıyor. Ancak bu müdahale için ameliyathane şartları gerekebiliyor. Bu yöntemde; bütün endometrial tabakadan kazınarak örnek alınıyor ve patolojik incelemeye gönderiliyor. Kesin tanı, bu dokuların mikroskop altında incelenmesi sonrası konuyor. Kanser tanısı konan hastaların yönlendirildiği uzman, jinekolog onkolog oluyor. Daha sonra gerekirse, hastalığın yayılımının değerlendirilmesi için ileri tetkikler istenebiliyor. (X-ray, CT, kan tetkikleri).

Sonraki aşama; hastalığın evrelendirilmesidir. Evrelendirme, hastalığın cerrahi tedavisi ile birlikte yapılıyor.

Rahim (endometrium) kanseri tedavi yöntemleri

Endometrium kanseri erken tanı konduğunda tamamen tedavi edilebilen bir hastalık. Erken evrelerde hastaların 5 yıllık yaşam şansları yaklaşık yüzde 95. Tedavide en sık cerrahi olmak üzere, radyoterapi ve kemoterapi de uygulanabiliyor.

Cerrahi tedavi:

En sık kullanılan tedavi metodudur. Uygulanan cerrahi tedavide; uterus , overler ve tüpler çıkartılıyor. Ayrıca bölgesel lenf nodlarının çıkartılması ve çevre dokulardan örneklerin alınması gerekiyor. Hastanın ilk cerrahisi, en önemli olan tedavisi olarak kabul ediliyor ve mutlaka bir jinekolog onkolog tarafından yapılması öneriliyor. Ancak hastalığın yaygınlığına göre cerrahi tedavi bazen yeterli olmadığından ek tedavilere ihtiyaç duyulabiliyor.

Radyoterapi:

Eğer cerrahi sonrası eldeki bulgular kanserin tekrarlama riskini gösteriyorsa histerektomi (rahmin alınması) sonrası radyasyon tedavisi veriliyor.

Hormon tedavisi:

Eğer kanser vücudun diğer bölümlerine yayılmış ise tümörün büyümesini durdurmak için yüksek dozlarda progesteron verilebiliyor.

Kemoterapi:

Kemoterapi kanser hücrelerini öldürmek için yapılan ilaç tedavisidir. Bu ilaçlar genellikle kombinasyonlar halinde kullanılıyor. Eğer kanser ileri evrelere ulaşmış ve başka organlara yayılmış ise kemoterapi, kan yoluyla bu bölgelerdeki kanser hücrelerine ulaşıp öldürmesi için veriliyor.

Tedavi sonrası hastalar düzenli aralıklarla takip ediliyor. Bu takipler sırasında; fizik muayene, pelvik muayene, AC grafisi ve laboratuvar testleri yapılıyor.

Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri
Tüm dünyada her yıl 500 bin kadında tanılanan rahim ağzı kanseri, tüm kadın kanserleri içinde meme kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanser türü. Özellikle gelişmiş ülkelerde artış göstermesi, dikkat çekiyor.

Rahim ağzı (serviks) kanseri nedir?

Rahim ağzı kanseri, ‘serviks’ denilen rahim ağzında gelişen bir kanser türüdür. Serviks, rahmin vajinaya açılan alt kısmı olduğundan ‘serviks kanseri’ veya ‘servikal kanser’ olarak da adlandırılıyor. Kadınlar arasında çok yaygın rastlanan bir hastalıktır. Öyle ki tüm kadın kanserleri içinde en sık görülen ikinci sıradaki kanser. Görülme sıklığının özellikle gelişmekte olan ülkelerde artış göstermesi dikkat çekici. Tüm dünyada her yıl, 500 bin kadına rahim ağzı kanseri teşhisi konuluyor.

Oluşumunu basit olarak şöyle açıklamak mümkün; rahim ağzının yüzeyini oluşturan hücre tabakasının anormal hücrelere dönüşmesiyle ‘kanser öncülleri’ denilebilecek hücreler ortaya çıkıyor. Kanser öncülleri; prekanseröz yapılardır ve erken saptanıp tedavi edilmediklerinde rahim ağzı kanserine dönüşebilirler. Bu değişimden sorumlu olan temel etken, ‘HPV’ olarak bilinen Human Papilloma Virüsü. HPV genital siğillere neden olan virüs. Cinsel yolla bulaşıyor.

Kadınlara cinsel ilişkiye başlamalarından sonra her yıl, PAP smear testi yaptırmaları öneriliyor. Bunun nedeni, bu test aracılığıyla rahim ağzına ortaya çıkan değişikliklerin tespit edilebilmesi. Papanicolaou testi olarak da bilinen PAP smear testi, rahim ağzındaki anormal hücrelerin; prekanseröz yapılara veya rahim ağzı kanserine dönüşmeden erken tanı konulmasına olanak sağlıyor. Smear testi, kadınlar için önemli bir avantaj. Geniş kitlelerin PAP smear testi ile taranmasının gelişmiş ülkelerde rahim ağzı kanser oranlarını düşürdüğü biliniyor.

Rahim ağzı (serviks) kanserinden korunma yolları

İlk cinsel ilişkiden üç yıl sonra jinekolojik kontroller sırasında PAP smear testi yapılması öneriliyor. 30 yaş üzerinde 3 ardışık normal PAP test sonucunun ardından PAP smear testi 2 – 3 yılda bir yapılabilir. 65–70 yaş sonrasında son 10 yıl içinde 3 ardışık normal PAP test sonucu varsa yapılmayabiliyor.

Yüksek riskli kadınlarda ise her yıl alınması gerekiyor. Yüksek risk grubunu oluşturan durumlar:

İmmunosupresyon (bağışıklık sisteminin baskılandığı durumlar),

HIV enfeksiyonu,

DES (sentetik östrojen) kullanımı.

Aşı açısından esas hedef kitle; cinsel olarak aktif olmayan yani HPV virüsü almış olma ihtimali bulunmayan genç kadınlardır. HPV ile ilişkili; servikal diplazi, neoplazi, servikal kanser, genital siğiller (condyloma acuminata) ve prekanseröz anogenital lezyonlardan korunma amacıyla uygulanıyor. HPV aşısı yapılsa dahi rahim ağzı kanseri tarama testi olan PAP smear testinin yapılmaya devam edilmesi gerekiliyor. Bulaşmasını engellemek için cinsel ilişki sırasında bariyer yöntem (prezervatif) kullanılması öneriliyor.

Rahim ağzı (serviks) kanseri belirtileri nelerdir?

Genellikle ilk belirti; anormal vajinal kanamadır. Kanamalar; özellikle cinsel ilişki sırasında veya sonrasında görülüyor. Kötü kokulu vajinal akıntı, disüri (ağrılı idrar yapma), vajinal huzursuzluk hissi de belirtiler arasında sayılıyor.

Tümör, yukarı doğru endometriyal kavite (rahim içi boşluk), aşağı vajina ve yanlarda pelvik duvara yayılabiliyor. Mesane ve rektumu doğrudan işgal eden edebilir. Bu yayılımlara bağlı olarak kabızlık, hematüri (kanlı idrar), fistül ve üretral obstrüksiyon (üretrada tıkanıklık) ile hidroüreter (idrar borusu genişlemesi) veya hidronefroz (böbreğin genişlemesi) görülebiliyor. Ayrıca pelvik duvar yayılımına bağlı olarak bacak ağrısı, ödem ve hidronefroz ortaya çıkabiliyor.

Uzak organ metastazları, ekstrapelvik lenf nodu tutulumu, karaciğer, akciğer ve kemikte yayılım şeklinde olabiliyor. Rahim ağzı kanseri genellikle orta ve ileri yaş kadınlarda görülse de herhangi bir yaşta ortaya çıkabiliyor.

Rahim ağzı (serviks) kanseri risk faktörleri

Rahim ağzında gelişen hücre değişikliklerine neden olabilecek risk faktörleri şunlar:

HPV enfeksiyonu,

Yaş,

Erken yaşta ilk cinsel ilişki,

Birden fazla cinsel partner varlığı,

Yüksek gebelik sayısı,

Erkeğin çok partnerli olması,

Bilinen anormal PAP smear test sonucu olması,

Sigara kullanımı,

Kötü genital hijyen,

Oral kontraseptif (doğum kontrol hapı) kullanımı, beslenme eksiklikleri (A,C,E, Folik asit eksikliği), HIV enfeksiyonu, cinsel yolla bulaşan hastalık hikayesidir.

Rahim ağzı (serviks) kanseri tanı yöntemleri

İlk bulgu; rutin jinekolojik muayene ve takibi sırasında Papanicolaou test uygulanan hastalarda anormal PAP smear sonucu olabilir. Çünkü erken evre rahim ağzı kanserinde fiziksel muayenede fark edilmeme oranı çok yüksek.

PAP smear testi

Bu testi uygularken fırça yardımı ile vajinal sürüntüden alınan örnek, patologlar tarafından değerlendirilerek normal - anormal hücre sınıflandırması yapılıyor. Bu testin güvenle kullanıldığı bir diğer alan; gebelik. Günümüzde düzenli PAP smear taramaları ile rahim ağzı kanserinden ölümlerin yüzde 70 azaltılabileceği hesaplanıyor. Diğer yöntemlerle gözden kaçabilecek lezyonların doğrudan gözlenmesini sağlayan alet ise kolposkopi. Bu optik alet yardımıyla rahim ağzı 6-40 kez büyütülebiliyor. Eğer PAP smear sonuçlarında anormal bir yapı saptanıyorsa, kolposkopi ve gerekirse biyopsi alınarak değerlendiriliyor.

Şüpheli sonuçlarda, HPV DNA tiplemesinin yapılması da önerilen yöntemlerden biri. Şüpheli PAP smear, HPV DNA pozitif ise hastaların daha sık değerlendirilmesinde yarar var. Çünkü negatif olan hastaya göre lezyonun ilerleme olasılığı daha yüksek. HPV DNA taraması sıvı bazlı PAP test yöntemi ile de yapılabiliyor.

Rahim ağzı (serviks) kanseri tedavi yöntemleri

Rahim ağzı kanserlerinin ilk tedavisinde kullanılan yöntemler, cerrahi ve radyoterapi olarak 2 ana grup altında toplanıyor. Radyoterapi, rahim ağzı kanserinde her evrede kullanılabilen bir tedavi yöntemi. Erken evre kanserlerde hastalığın yayılımı çok daha az olduğundan cerrahi tedavi ön plana çıkıyor. İleri evrelerde ise öncelikli tedavi biçimi, radyoterapi. Cerrahi tedavide; yerleşimi rahim ağzı bölgesinde olan primer tümör ve muhtemel yayılım bölgelerinin temizlenmesi hedefleniyor. Cerrahi tedavi tümörün boyutuna göre aşağıda yer alan küçük cerrahi tekniklerden; tüm rahim, rahim ağzı ve lenf bezlerinin alındığı büyük cerrahi tekniklere kadar değişebiliyor.

LEEP (Loop electrosurgical procedure)

Rahim ağzı hücresel değişikliklerin tanı ve tedavisinde çok değerli bir araç. Elektriğin doku üzerindeki kesme ve kanamayı durdurucu etkisinden yararlanan bir yöntemdir.

Kriyoterapi

Hücrelerarası suyu kristalize ederek rahim ağzının yüzey dokusunun zedelenmesi ve hücre ölümü ile sonuçlanan bir yöntemdir.

Lazer tedavisi

Yayılan kanserde tüm lezyonun görülebildiği ve rahim içi küretaj sonucu temiz olan her vakada kullanılabilir.

Konizasyon

Rahim ağzı hücresel değişiklik tedavisinde büyük rol oynayan, rahim ağzından koni şeklinde bir parçanın çıkarıldığı cerrahi yöntemdir.

Farklı hastalıklar aynı belirtileri gösterebilir.

Rahim ağzı kanserinde hastalığın klasik belirtilerinin çoğu; vajinal enfeksiyon, uterus miyomları, polipler gibi kanser olmayan benign (selim) durumlarda da görülebiliyor. Dolayısıyla bu belirtilerin hangi hastalığa ait olduğunun bir uzman tarafından belirlenmesi gerekiyor.

Rahim Ağzı Kanseri

Rahim ağzı (serviks) kanseri, dünyada ve ülkemizde kadınlarda görülen 4. en sık kanser türü. Her yıl 500,000 kadına rahim ağzı kanseri tanısı konuyor. Kadınlarda en sık meme kanseri görülse de, rahim ağzı kanseri yaşamsal tehdit oluşturması nedeniyle meme kanserinin önüne geçiyor.

Ayrıca virüs bulaşması yoluyla oluşan tek kanser türü olduğu biliniyor.

Nasıl oluşuyor?

Serviks denilen rahim ağzına, genellikle cinsel yolla bulaşan Human Papilloma Virüsü (HPV) yerleşiyor. HPV, pek çok kişide görülen bir virüs. Bu virüsün 200'e yakın değişik tipi olmasına karşın 15 tanesi bu hastalığa yol açabiliyor. Virüs, öncelikle rahim ağzının yüzeyini oluşturan hücrelerde bir değişime yol açıyor. Kanser öncülü sayılabilen (CIN) bu hücreler uzun yıllar içerisinde rahim ağzı kanserine dönüşebiliyor.

Kimlerde görülüyor?

Rahim ağzı kanseri genellikle orta ve ileri yaş kadınlarda rastlansa da, herhangi bir yaşta ortaya çıkabiliyor.

Kimler risk altında?

Aşı olmayan ve korunmasız cinsel ilişki kuranlar, risk altında kabul ediliyor.

Belirtileri neler?

Erken dönemde hiç belirti vermeyebiliyor. Sık görülenlen şikayet ve bulgular;

Vajinal kanamalar (Cinsel ilişki sırasında ya da sonrasında)

Adet dışı kanama,

Vajende doluluk ya da kitle hissi,

Kötü kokulu veya kanlı vajinal akıntılar,

Ağrılı cinsel ilişki,

Bel ve kasık ağrısı.

Eğer rahim ağzında oluşan tümör, rahim içi boşluğuna, vajina ve pelvik duvarına, mesane ve rektuma ilerliyorsa; farklı belirtiler gösterebiliyor. Kabızlık, kanlı idrar, vajenden idrar veya dışkı gelmesi belirtiler veriyor. Eğer pelvik duvarına yayılmışsa bacak ağrısı ve ödeme neden olabiliyor. Ancak bunlar çok ileri safhalarda görülebilen şikayet ve bulgular.

Nasıl korunabilirsiniz?

Rahim ağzı kanserinden korunmak için cinsel yönden aktifseniz cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanmanız gerekiyor. Bu yöntem, virüs bulaşma riskini düşürse de, HPV prezervatifin kapsamadığı bölgelere bulaşabiliyor; bu nedenle prezervatifler HPV'ye karşı tamamen koruma sağlamayabiliyor. Tek eşlilik, virüsün bulaşma ihtimalini düşürüyor.

Aşı olmak ise en etkili koruyucu yöntemin başında geliyor.

Tanı yöntemleri neler?

Rahim ağzı kanseri, düzenli muayene ve tarama yöntemleriyle erken dönemde teşhis edilebiliyor. Cinsel yaşam başladıktan sonra Pap-smear ve HPV gibi rutin testlerle, henüz kansere dönüşmeyen hücresel değişiklikler tespit edilerek, tam tedavi şansı yakalanabiliyor.

Bu hücresel değişikliklerin 20-30 yaş arasındaki kadınlarda görülme olasılığı oldukça yüksek. Yani yaklaşık her iki kadından birinde öncül lezyonlar görülebiliyor. Ancak bu durum, rahim ağzı kanseri olacak anlamına gelmiyor. Bu durumda en etkili yöntem, doktor kontrolüyle takibin yapılması. Bu nedenle de 20-30 yaş arasında, üç yılda bir sadece smear testiyle takip öneriliyor. 30 yaşından sonra da, PAP smear’de yapılan sitolojik incelemeye HPV DNA testi de ekleniyor. Co-test olarak adlandırılan, PAP smear ile yüksek riskli HPV-DNA testinin birlikte yapıldığı bu tarama sayesinde gereksiz biyopsi alma ve işlem yapma riski azalıyor. Hastalara daha uzun aralıklarla takip edilme olanağı sunuluyor. Bu testin sonucu negatif çıkarsa, hastanın bir sonraki takibi beş yıl sonra yapılıyor.

Aşı olun!

Rahim ağzı kanseri aşı ile korunabilen tek kanser türü. Aşı ile hastalık riski, minimuma iniyor. Cinsel aktivite başlamadan önce, yaklaşık 11-12 yaş arasındaki tüm erkek ve kızlara iki veya üç doz HPV aşısı yaptırılması öneriliyor. Eğer daha önce aşı yapılmadıysa, erkekler için 21 yaşına kadar, kadınlar için ise her yaşta HPV aşısı yapılabiliyor.

Yumurtalık Kanseri

Büyük çoğunluğu menopoz sonrası dönemde görülen yumurtalık kanseri, uygun tedaviler ile erken dönemde yüzde 80-90 iyileşirken, ileri dönemde bu oran, yüzde 40-50 civarına düşüyor.

Yumurtalık (over) kanseri nedir?

Yumurtalık dokusunda, pek çok değişik hücre bulunuyor. Yumurtalığın ana yapısını oluşturan epitelyum hücrelerinde ya da embriyonik döneme ait hücrelerde meydana gelen kontrolsüz bölünme ve çoğalma sonucunda tümör oluşuyor. En sık, epitelyum hücrelerden kaynaklanan tümörlerle ortaya çıkıyor. Menopoz sonrası yumurtalık kanseri teşhisi konan kişilerin yüzde 80’inde epitelyum dokuda oluşan tümörler saptanıyor. 20 yaşın altında tespit edilen kadınların, yüzde 60’ında embriyonik döneme ait tümörler görülüyor. Yumurtalık kanseri yaşam boyu her 100 kadının 1.4’ünde görülüyor.

Yumurtalık (over) kanserinden korunma yolları

Sigara ve alkol gibi kanser yapıcı maddelerden uzak durmak,

Sağlıklı beslenmek,

Kanser riskini azaltmaya yardımcı olduğu bilindiğinden doğum kontrol ilacı kullanmak.

Yumurtalık (over) kanseri belirtileri nelerdir?

Yumurtalık kanserleri erken dönemde bir belirti vermiyorlar. Bu nedenle yumurtalık kanserlerinin 2/3’ü ileri dönemde teşhis ediliyor. Belirti vermemesinin nedeni; kanserin karın boşluğu içinde büyümesi ve uzun süre hastayı rahatsız etmemesi. Ancak karın şişliği, kasık, karın ağrısı ve halsizlik hastalığın belirtileri olabiliyor. Ayrıca bazı hastalarda gaz ve sindirim bozukluklarına da rastlanıyor. Hastalığın son dönemlerinde ön plana çıkan belirtisi ise, belirgin şekilde zayıflama.

Yumurtalık (over) kanseri risk faktörleri

Bir risk grubu belirlemek zor. Yumurtalık kanserlerinin yaklaşık yüzde 5-10 kadarı genetik nedenlerle oluşuyor. Bu yüzden birinci derece akrabalarında 2 veya daha fazla meme, yumurtalık ve rahim içi kanseri olan sağlıklı kadınlar, yumurtalık kanseri için risk altındalar.

Yumurtalık (over) kanseri tanı yöntemleri

Yumurtalık kanserinin belirli bir tanı yöntemi yok. Hastalık pek çok şekilde tanılanıyor. Hastaların bir bölümünde tanı, başka nedenler ile yapılan araştırma ve ameliyatlar sırasında konuluyor. Bu yüzden yukarıda belirtilen şikayetleri olan hastaların mutlaka kadın hastalıkları uzmanı tarafından muayene edilmesi gerekiyor. Muayene sonrasında yapılan kasık ultrasonografisi ile hastalığın varlığından şüpheleniliyor.

Gerçek tanı, ameliyatla çıkarılan dokuların patolojik incelemesi sonrasında ortaya çıkıyor. Ultrasonografi dışında tomografi ve benzeri görüntüleme yöntemleri tanıya yardımcı yöntemlerden. Ayrıca kanda tümör belirteci denilen bazı maddelerin araştırılması da yardımcı tanı yöntemi olarak kullanılıyor. Yukarıda belirtildiği gibi yumurtalık kanserleri erken dönemde bulgu vermediklerinden, özellikle menopoz sonrası yıllık jinekolojik muayene ve kasık ultrasonografisi hastalığın erken tanısını sağlayabiliyor. Bu çerçevede menopoz sonrası kontroller önemli. Çünkü yumurtalık kanserlerinin yüzde 75’i menopoz sonrası dönemde görülüyor.

Yumurtalık (over) kanseri tedavi yöntemleri

Yumurtalık kanserinin ilk tedavisi cerrahidir. Başka bir deyişle hastalar önce ameliyatla tedavi ediliyorlar. Ancak burada yapılan ameliyat, özellikleri olan bir cerrahi girişimdir. Hastalığın tedaviye vereceği cevap ilk ameliyatın yeterliliği ile doğrudan ilişkili. Hastalığın erken dönemlerinde tümörün çıkartılması ile birlikte evreleme cerrahisi denilen bir ameliyat yapılıyor.

İleri dönemlerinde ise kapsamlı bir ameliyatla, karın boşluğu içindeki tümörler çıkartılıyor. Ameliyat sırasında gerek görüldüğü hallerde bağırsak parçalarının çıkartılması da söz konusu. Ameliyat sonrasında çok erken dönemdeki hastalar dışındaki tüm hastalara kemoterapi denilen ilaç tedavisi yapılıyor. Başka bir deyişle yumurtalık kanseri tedavisinin önemli bir bölümünde, ilaç tedavisi uygulanıyor.

Yumurtalık kanserinde erken tanının avantajları

Hastalığın tedaviye vereceği cevap, tümörün yaygınlığı ile doğrudan ilişkili. Uygun tedaviler ile erken dönemdeki hastalıklar yüzde 80-90 iyileşirken, ileri dönem hastalıklarında iyileşme oranı yüzde 40-50. Ameliyat ve kemoterapi sonrası hastalar, uzun yıllar 4-5 ayda bir kontrol ediliyorlar. Hastalık tekrarladığında ise tedaviler de tekrarlanıyor. Bazen ameliyatların 2 ile 4 kez tekrarlanması gerekebiliyor.

Pİ Kadın Kanserleri Derneği

  Adres:Darüşşafaka Mah. Büyükdere Cad. No:198 Sarıyer / İSTANBUL

  Telefon: 0 533 246 69 93

  E-Posta: bilgi@kadinkanserleridernegi.org